Yüzeyde renkli, derinlikte eksik bir gösteri dünyasına dair.
Küçük Prens bir gün bir tilkiyle karşılaşır. Tilki ona yaklaşmaz hemen.
“Beni evcilleştirmelisin,” der. “Yani, bana zaman ayırmalı, gözümün içine bakmalı, sessizce beklemeli ve her seferinde biraz daha yaklaşmalısın.”
Prens şaşırır. “Yani tanışmak için sabır mı gerek?”
Tilki gülümser: “Her tanışıklık, tanıdık olmak demek değildir. Her karşılaşma, ilişki kurmak anlamına gelmez. Ve her paylaşım, anlam taşımayabilir.”

Bugün bazıları, Tilki’nin sabrını anlamaz. Zamana, mesafeye, ritme inanmazlar.
Sadece gelirler. Kapıyı çalmadan, bahçeye girerler. “Eskiden tanışıyorduk,” ya da ” Bir anda ısındım sana” derler.
“O halde beni izlemelisin, görmelisin, takdir etmelisin.” Ama ne bir hatıra vardır ortada, ne de kurulan bir bağ.
Sadece parıltılı cümleler, kendine övgü dolu unvanlar, havada asılı ‘işler.’
Bazı insanlar kendilerini pazarlarken başkalarının alanına izinsiz girer. Sınır ihlali yaparlar.
Bazılarıysa geçmişteki tanışıklığı, bugünün reklamına dönüştürür. “Tanıdığım biri tanıdığın birini tanıyordu” zinciriyle, seni sana rağmen tanımaya çalışır.
Oysa Tilki bilir: Gerçek bağlar, zamanla kurulur ve süreklilik gerektirir. Doğru bağları kurmak ve emek vermek gerekir. Başkasının bağlarına da saygı duymak gerekir.
Ve bağ kurmak için önce sessiz kalmak, izlemek ve beklemek gerekir. Belki de hiç bağ kurmamak gerekebilir.
Etrafını izlemek olan biteni fark etmek sınırları ihlal etmemek gerekir. Diğer bağlarına saygı duyulması gerekir.
Bazı insanlar bağ kurmaz. Sadece kendilerini dayatır şımarık bir şekilde.
Küçük Prens, bunu anladığında tilkiye döner:
“Seninle aramda bir şey var. Çünkü sen gözümün içine bakmayı bildin. Diğerleri sadece aynaya bakıyor.”
“İnsan yalnız yüreğiyle doğruyu görebilir. Asıl görülmesi gerekeni gözler göremez.”
“Gülünü senin için önemli kılan, onun için harcamış olduğun zaman ve verdiğin emektir” Geçen zaman değil….
“Onun için harcamış olduğum zaman ve verdiğim emek…” diye yineledi küçük prens.
“İnsanlar unuttular bunu,” dedi tilki. “Ama sen unutmamalısın. Evcilleştirdiğimiz şeyden sorumlu oluruz. Sen gülünden sorumlusun…”
Bazı gezegenler, ışıltılı görünür ama içi boştur. Bazı insanlar da sadece görünmek ister. Takip edilmek, alkışlanmak, bilinmek… Ama tüm bunların nereye gittiği meçhuldür.
Gerçek bağlar, gösterişle kurulmaz. Ve gerçek hikâyeler, anlatılmak için değil, anlam bulmak için yaşanır.

Küçük Prens bu olayın ardından bir gün minicik bir gezegene iner. Gezegen küçücüktür ama sahibi kendini çok büyük sanmaktadır. Sürekli olarak gelen geçen herkese bağırır:
“Beni takip et! Beni takip et!”
Küçük Prens, kafasını yana eğer ve nazikçe sorar:
“Takip mi? Nereye gidiyorsun ki?”
Kadın bir an duraksar. Omuzlarını silker, sonra geniş bir gülümsemeyle aynalardan yapılmış duvarlara döner. Aynalar, onun en çok beğeni alan pozlarını döngüsel biçimde yansıtır.
“Hiçbir yere. Ama önemli olan beni izlemeleri.”
Gülümsemesinin altında telaşlı bir boşluk geziniyordur, ama göstermemeye kararlıdır.
Küçük Prens sessizce gözlemler. Kadın, ardı ardına sahte ağlamalar, abartılı sevinçler ve dolaylı öfkelerle bezeli hikâyeler anlatır. Hepsi aynalara söylenmiştir, ama aynalar dışında kimse ona cevap vermez. Olsun, o kendini alkışlayan yankılar üretmeyi öğrenmiştir.
“Beni takip et,” der tekrar. “Çünkü özelim.”
Küçük Prens merak eder:
“Neden özelsin?”
Kadın hemen bir selfie çeker. Altına şu notu yazar:
“Gerçek beni tanımadan yargılayanlara inat, ben olduğum gibiyim. Nokta.”
Bu cümlenin üç versiyonunu daha hazırlar ve sırayla paylaşır. Gözleri bir yandan kaç kişi baktı, kim ‘kalp’ bıraktı diye rakamlara kilitlenmiştir.
Küçük Prens ona yaklaşmak ister ama kadın hemen geri çekilir:
“Bu kadar da yaklaşma. Aura’mı bozuyorsun.”
Ama sonra kendi kendine homurdanır:
“Yalnızım, kimse beni anlamıyor.”
Küçük Prens, bir süre sessiz kalır. Sonra sorar:
“Peki sen gerçekten görülmek mi istiyorsun, yoksa sadece görünür olmak mı?”
Kadın bu soruyu duymazdan gelir. Hemen yeni bir video çeker:
“Bugün çok garip bir çocukla karşılaştım. Enerjim düştü. Blokladım.”
Küçük Prens gezegenden ayrılırken kendi kendine mırıldanır:
“Kendini sürekli gösteren biri, kimse tarafından gerçekten görülmemiştir ve sınır ihlali konusunda kendisini haklı görmektedir.”
Ve yoluna kendisini gerçekten sevenlerle devam eder.
